top of page

Demokrasi Retoriği ve “İllegal Örgütler” Söylemi


Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm, Marksist tarihçi Eric Hobsbawm’ın (1917-2012) daha önce çeşitli platformlarda yayımlandığı makalelerinin derlenmesiyle ortaya çıkan bir kitap. 2007 yılında yayımlanmış, içerdiği konuların Türkiye’deki gündeme uygun düşmesi sebebiyle de 2008 yılı Şubat ayında Türkçeye çevrilmiş kitapta yer alan makalelerde, Hobsbawm, 20. yüzyıla dair ortaya koyduğu bakış açısını 21. yüzyılın ilk yıllarıyla bağdaştırarak değerlendirmektedir.

Bu çalışma, bir anlamda Hobsbawm’ın 1994’te yayımlanıp 2003’te Türkçe’ye çevrilen Kısa 20. Yüzyıl 1914-1991 Aşırılıklar Çağı (The Age of Extremes: A History of the World, 1914-1991), Antonio Polito’yla söyleşilerden meydana gelen, 2001’de yayımlanıp 2007’de Türkçe’ye çevrilen Yeni Yüzyılın Eşiğinde (On the Edge of the New Century) ve ilk kez 1990’da yayımlanıp 2010’da Türkçe’deki dördüncü baskısı yapılan Milletler ve Milliyetçilik (Nations and Nationalism since 1780: Programme, Myth, Reality) isimli kitaplarında yer verdiği fikirlerin bir özeti niteliğinde. Yazarın birikiminin önemli bir bölümünü yansıtan bu kitap, bugün, Türkiye'nin dünya düzenindeki yerine ve Türkiye’deki gelişmelere dair fikir yürütmelere rehberlik edebilir diye düşünüyorum.

Hobsbawm, kitabın önsözünde başlıca beş temaya odaklandığını belirtmektedir. Bunlar; 21. yüzyıldaki genel savaş ve barış durumu, dünya imparatorluklarının geçmişi ve geleceği (19. yüzyıl İngiltere’si ile günümüz ABD’sinin karşılaştırılması), milliyetçiliğin doğası ve genel gelişim içindeki bağlamı; liberal demokrasinin önünde uzanan yol, siyasal şiddet ve terör sorunudur. Türkiye, son yıllarda, bir yandan dünyadaki genel savaş ve barış durumuna zemin oluşturan rekabet ortamı içerisinde kendisine yer edinmeye çalışırken diğer yandan ülke içinde üretim ilişkilerinin dönüşümüne ve zenginliğin yeniden paylaşımına şahit olmuştur. Ancak, tüm bunlar, toplumsal düzlemde eşitsizlikleri ve haksız uygulamaları daha da körüklemiştir. Bu süreçte milliyetçilik kaçınılmaz olarak yeniden yükselme trendine girerken siyasal şiddet ve terör gündemde kalmaya devam etmiştir.

Bu açıdan söz konusu beş temanın hem birbirinden hem de Türkiye’de 18 gününü geride bırakan Direniş’in üzerine oturduğu yapıdan ayrılamaz olduğu söylenebilir. Düzenden memnun olmayışın ifadesi olarak ortaya çıkan Direniş, yukarıda dile getirilen temaların hepsine bir tepki niteliğinde olmasına rağmen sığ bir retorik vasıtasıyla boğulmak istenmektedir. Ancak gelinen noktada, Direniş’in niteliği, bu sığ retoriği çoktan aşmış durumdadır ve iktidarı zor durumda bırakan da işte bu durumdur.

Kitabın vermek istediği mesaja dönülecek olursa, Hobsbawm’a göre, çağımızda karşı karşıya bulunduğumuz sorunların hepsi, hızlı teknolojik ve ekonomik gelişme ile küreselleşmenin egemen olduğu bir dünyada ortaya çıkmıştır. Özellikle teknolojik ve ekonomik gelişme ile küreselleşme konusunu devamlı göz önünde bulundurması Hobsbawm’ın siyasi ve ekonomik tarihçiliğine has bir tutumdur.

Hobsbawm, öncelikle küreselleşmeyle ilgili üç olguyu öne çıkarmaktadır. İlk olarak, serbest piyasa küreselleşmesi hem devletler arasında hem de uluslararası ölçekte meydana gelen ekonomik ve toplumsal eşitsizleri daha da belirginleştirmiştir. Ayrıca küreselleşmeden en fazla etkilenen kesimler ondan en az faydalanan kesimlerdir. Son olarak, küreselleşme fiilen (ekonomik boyutta) Avrupa dışında belli bir düzeyi aşamazken siyasal ve kültürel etkisi çok daha fazla olmuştur.

Hobsbawm, izleyen bölümde dört temel dönüşümden bahsetmektedir ki bunlar Türkiye’deki durumu anlamak noktasında da değerli tespitler gibi görünmektedir. Bu dört dönüşüm; köylülüğün ani bir şekilde gerileme ve çöküş içine girmesi, ağırlıklı bir kentli toplumun ve milyonlarla ifade edilen kent nüfusunun ortaya çıkması, sözlü iletişimin yerini yazılı ve makine (bilgisayar) yoluyla iletişimin alması ve kadınların toplumdaki durumlarının değişmeye başlamasıdır. Tam da bu noktada direnişin başından beri parçası olan kadınlar ve iktidarın negatif söylemine cevaben meseleye sahip çıkmak için öne çıkan “anneler”, genç direnişçilerle birlikte, geleceğe dair umudun kaynaklarıdır. Dahası direnişin cinsiyetçi bakışları aşarak toplumun hemen hemen tüm kesimlerini bir araya getirmiş olması dikkatle okunmalıdır.

Hobsbawm’ın yazdığı satırlara dönülecek olursa 21. yüzyılın başında totaliter devletler de dahil olmak üzere tüm siyasal oluşumların, en azından teoride, belli bir liberal demokratik düzen benimsiyor oluşu önemli bir tespittir. Bununla birlikte liberal ekonomi ulus-devletin yerine –bazen onun yanında- ulus-ötesi şirketlere önemli roller biçmektedir. Bu rol dağılımları neticesinde, ekonomik liberalizm açısından önemli kazanımlar elde edilmiş gibi görünse de siyasal liberalizm açısından yani doğa ve insan faktörleri açısından birçok olumsuzluğun ortaya çıktığı aşikardır. Tersten bir okuma ile, bir ülkenin teoride liberal demokratik düzeni benimsiyor görünmesi, pratikte doğa ve insan faktörlerini dikkate alarak hareket ettiği anlamına gelmemektedir. Doğa ve insan faktörleri dışlandıkça toplumda huzursuzluk artmakta ve süreç iktidarlar açısından yönetilemez hale gelmektedir. Siyasal şiddetin arka planında da bu yönetilemezlik hali bulunmaktadır.

Sonuç olarak, Hobsbawm’ın 21. yüzyılın bir barış yüzyılı olarak görememesi son derece önemlidir. Ancak bunun arkasındaki en ciddi sebebi ortaya koymayışı düşündürücüdür. Dünyadaki savaşlardan ve istikrarsızlıklardan öncelikle ekonomik ve sonrasında siyasi çıkar sağlayan gruplar sorumludur. Yönetim kademelerinde doğa ve insan faktörlerinin dikkate alın(a)mayışının sebeplerini buralarda aramak gerekmektedir. Direnenleri toplumun geri kalanının gözünde haksız göstermek için, “illegal örgütler var, hükümete karşı komplolar söz konusu” demek, olsa olsa yönetemeyişin ifadesi olarak görülebilir. Söz konusu örgütler mevcut olsa bile bu örgütler istikrarsız yapının ürünleridir ve bunları direnişin haklı bileşenlerinden ayırt edebilmek iktidarın kapasitesiyle ilgilidir. Ama görünen o ki iktidar böyle bir kapasiteye sahip değil. İktidar belki de bu kapasiteden yoksun olduğunun bilinciyle demokrasi retoriğine sığınarak direnişin enerjisini boşa çıkarmak için son derece ucuz bir popülizmden medet ummaktadır.

  • Hobsbawm, E. (2008). Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm (Çev. O. Akınbay). İstanbul: Agora Kitaplığı.

Комментарии


bottom of page