Eko-merkezcilik temelinde düşünebilmek: The Ecological Citizen
İnsan-merkezcilik, ülke yönetimleri ve akademi de dâhil olmak üzere tüm alanlara sızmış durumda. Söz konusu dünya görüşü, olay ve olguların değerlendirilmesinde insanı merkeze koyarken doğanın insandan bağımsız olarak içsel değerini görmezden geliyor. Bununla birlikte, insan-merkezciliğin samimi bir eleştirisini yapmadan doğayla sürdürülebilir bir ilişki kurulamayacağını iddia edenlerin sayısı ise her geçen gün artıyor. The Ecological Citizen bu iddiayı akademide ve sivil toplumda güçlü bir şekilde dile getirebilmek amacıyla yayın hayatına başlayan yeni bir dergi. Adından da anlaşılacağı gibi, derginin temel hedefi ekolojik yurttaşlık fikrini yaygınlaştırmak. Günümüzde karşı karşıya bulunduğumuz ekolojik tahribatı (ecocide) “durdurup süreci tersine çevirmek” ve “ekolojik bir uygarlık yaratmak” dergiyi sahiplenen anlayışın iki misyonu olarak öne çıkıyor.
İlk sayısı geçtiğimiz hafta yayımlanan derginin, bağımsız değerlendirme sürecinden geçerek yılda iki kez yayımlanması ve ücretsiz erişime açık olması planlanıyor. Dergiye ön ayak olan birikim 1980’lere dayanıyor. O dönemde David Orton’un “sol biyo-merkezciliği” çerçevesinde benzer kaygılarla bir araya gelen fikir ve mücadele insanlarının birlikteliği, onun ölümünün ardından yeni bir sorumluluk halini aldı ve ortaya Eko-merkezci Birlik (The Ecocentric Alliance) çıktı. The Ecological Citizen’in ise Eko-merkezci Birlik ile bağlantılı olarak beş temel amaç çerçevesinde kurulduğu ifade ediliyor:
1) Ekolojik bilgiyi geliştirmek,
2) Yeryüzü-merkezli eylemi desteklemek,
3) Eko-merkezci vatandaşlığa ilham vermek,
4) Politik tartışmalarda eko-merkezciliği savunmak,
5) Eko-merkezci sözlüğü geliştirmek.
Derginin, dünyanın çeşitli coğrafyalarından akademisyen ve araştırmacılar tarafından imzaya açılan Eko-merkezciliğe Bağlılık Bildirisi (Statement of Committment to Ecocentricism), eko-merkezci bir dünya görüşüne neden ihtiyaç duyduğumuzu gayet açık bir biçimde özetliyor. Bildirinin çevrildiği ilk dil ise Türkçe. Gelinen noktada, Türkiye’de yaşanan ekolojik tahribatın boyutları göz önüne alındığında eko-merkezci bir dünya görüşüne ne kadar ihtiyaç duyduğumuz kolaylıkla anlaşılabilir. Yaşananlar, farklı katmanlarda ortaya çıkan sorunlar yumağı gibi tüm canlıları sarmış durumda ve tüm bunların temelindeki zihniyet problemine yönelik birtakım sorular sormak vakti geldi de geçiyor: İnsanın, doğadaki gerçek yeri nedir ve doğanın insan dışındaki parçalarını da dikkate alan bir yaşam modeli kurulabilir mi?
Bu sorular bir kez sorulduklarında, artık insana, hayvana ve diğer canlı ve cansız varlıklara ilişkin yanıtları arayış biçimimizde köklü değişikliklere ihtiyaç duyacağız. Söz konusu ihtiyaç, doğanın insan olmayan bileşenlerini, onun kendinde değerini dikkate almaktaki başarısızlığımızın arkasında yatan sebeplere odaklanmayı beraberinde getirecektir. Başarının bugünkü anlamı maalesef sadece ekonomik büyümedir; ama büyüme adalet getirmemektedir. Dahası, ekonomik büyüme uğruna yapılanlar, adaletsizliği sadece insan türünün çoğunluğu için değil, diğer tüm türler için daha da artırmaktadır. Hâlbuki adaleti, doğadan –doğadaki canlılarla ilişkimizden –başlayarak aramadığımız sürece tam olarak bulamayacağız. Bu anlayış temelinde, Eko-merkezciliğe Bağlılık Bildirisi’nin daha çok bilinci harekete geçirmesi dileğiyle…
The Ecological Citizen’ın ilk sayısına buradan erişim mümkün.
Not: Bu yazı, 04/07/2017 tarihinde Yeşil Gazete‘de yayımlanmıştır.
Comments