top of page

Hokkabaz, Toplar ve İnsanlar: 30 Mart Bekleyişi


“Hokkabaz topları havada dans ettirirken insanların olayı beklemesinin o olayın kendisi olduğu sonradan ortaya çıkar” (Adorno ve Horkheimer, 2010, s.356). Adorno ve Horkheimer’in –faşist deneyimi yaşamış iki düşünürün- Aydınlanmanın Diyalektiği’nde dile getirdikleri cümle, Türkiye siyasetini gayet güzel özetlemekte: Hokkabaz, toplar ve insanlar arasındaki ilişkinin bekleyiş temelinde şekillenişi…

Türkiye’de yaşayanların –en azından daha iyi bir gelecek arzusunda olanların- bekleyişi hiçbir zaman bitmedi. Özellikle 17 Aralık’tan bu yana devam eden süreçte, bekleyiş hali topluma daha da hakim oldu. Bunlar, kimi zaman erken seçime dairdi, kimi zaman sızdırılacak bir tape’ye… Gelinen noktada, bekleyişin odağında yerel seçimler bulunuyor. Ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler gelecek, bekleyiş sürecek.

Öyle görünüyor ki bekleme eylemi, insanların anlam arayışlarına cevap niteliğinde ve öte yandan Gezi Parkı direnişiyle ortaya çıkan bilinci yatıştırma noktasında da narkoz etkisi yapıyor. Sosyal medya, yer yer de yazılı ve görsel medya aracılığıyla insanlar, geleceğe ilişkin yeni bekleyişler yaratırken gündelik hayatlarına aynen devam etmekteler. Yöneten ise bunun çok net olarak farkında. Gündemin kolayca değiştirilebilen bir olgu olduğunun ve hayatın anlamsızlığı içerisinde, unutmanın, insanın belki de en önemli özelliği olduğunun farkında siyasi danışmanlar. Bunun karşısında, bizlerin de en azından bir şeyin farkında olmamız gerekiyor: İki yanlıştan bir doğru çıkmaz.

Modern insanın zihin yapısı, temelde, üç kaynaktan beslenmekte: Ekonomik, toplumsal ve kültürel. Bu kaynakların her biri, ideal olarak, iki tavrı ortaya çıkarmaktadır. Ekonomik anlamda kapitalist ya da anti-kapitalist tavır, toplumsal anlamda laik ya da muhafazakar tavır ve kültürel anlamda milliyetçi ya da anti-milliyetçi tavır. Söz konusu üç kaynakta ortaya çıkan seçeneklerin insan zihninde ve dolayısıyla siyasi arenada sekiz olasılığı doğurduğu söylenebilir:

Yukarıdaki tabloda ifade edilen olasılıklar dikkate alındığında, şu anda mecliste bulunup yerel seçimlerde seçmenden oy bekleyen partilerin, söylem ve icraatları özelinde, A3’te toplandığı görülmektedir. Bu açıdan, partilerin içerisindeki –azınlıkta kalan- istisna sesleri bir kenara bıraktığımızda, herhangi bir partinin bir diğerinden farklı bir vizyona sahip olmadığı -yani kapitalist, milliyetçi ve muhafazakar olduğu- rahatlıkla söylenebilir. 2011 Genel Seçimlerinde olduğu gibi 2014 Yerel Seçimlerinde de bu durum, maalesef Türkiye’nin çoğunluğunun oy verme eğilimi olarak sandığa yansıyacaktır.

Geçmişte olduğu gibi bugün de ekonomi politik alanda fırsatların tekel altına alınması için ciddi bir yarış söz konusu (Bendix, 1974, s.155). Önemli olan seçmenin bunun farkına varması. Yarışın içerisindeki hokkabazlar topları çevirirken seçmen “gelecekte bir şey olacağı” beklentisine girmekte. Halbuki olan şu anda olmaktadır, yarın ve daha sonraları olmaya devam edeceği gibi… Yukarıdaki tablo ve tespit, gerçekliği sınırlandırmaktan dolayı eleştiriye açık olsa da en azından bir gerçeği vurgulamaktadır: Bu ülkede B2 ihtimal dahilinde olana kadar hayat birçoğumuza anlamsız gelmeye devam edecektir. Bu açıdan, bekleyiş yerine direnişin sürdürülebilirliği esas alınmalıdır.


  • Bendix, R. (1974). Inequality and Social Structure: A Comparison of Marx and Weber. American Sociological Review , 39 (2), s. 149-161.

  • Adorno, T.W., Horkheimer, M. (2010). Aydınlanmanın Diyalektiği. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

bottom of page