top of page

Kent Yönetimi, Planlama ve "Ahlakın Ahlaksızlığı"


Bugün 8 Kasım Dünya Şehircilik günü... Dünya Şehircilik Günü 37. Kolokyum’una katılmak üzere geldiğim güzel İzmir’de, bir kafede yazıyorum bu satırları. 37. Kolokyum TMMOB Şehir Plancıları Odası ve Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü işbirliği ile düzenlenmiş, sekreteryasını TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi üstlenmiş. Kolokyumun bu yılki teması “kent yönetimi ve planlama” olarak belirlenmiş. Özellikle 6 Kasım sabahı gerçekleştirilen açılış oturumu çerçevesinde Türkiye’de siyaset-kent yönetimi-planlama üçgeninde birkaç şey söylemek mümkün.

Kolokyumun açılışında, TMMOB Şehir Plancıları Odası Başkanı Mehmet Soğancı, Konak Belediye Başkanı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi belediye başkan aday adayı Hakan Tartan ve halen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini yürüten ve üslubundan tekrar aday olmayacağı anlaşılan Aziz Kocaoğlu konuşmalarını tamamladıktan sonra sıra nihayet Türkiye’de kent yönetimi ve planlama denildiğinde akla ilk gelen isimlerde.

Profesör İlhan Tekeli çıkıp çerçeveyi çiziyor: “Bir kamu ajanı (aktörü/görevlisi) projelerini ‘çılgınlık’ ile savunamaz” diye başladığı sözlerine, kamusal alanda rasyonel planlamanın önemine ve bunun demokrasiyle ilişkisine değinerek devam ediyor. Temsili demokrasinin araçsallaşmış haline uygun bir modele göre şekillenen iktidar yapısıyla Adalet ve Kalkınma Partisi’nin katılımcı demokrasinin taleplerine cevap verememesinin normal olduğunu vurguluyor. Daha da önemlisi, meselenin artık hizmetin ötesinde, insana değer veren bir yönetim anlayışıyla doğru projelere imza atmak olduğunu ifade ediyor. Tüm bunları ise ülke olarak demokrasi krizinden sıyrıldığımız ölçüde gerçekleştirebileceğimiz noktasında hatırlatmalarda bulunuyor.

Profesör İlhan Tekeli’nin sunuşunun ardından gelen oturumda ise tanıdık üç isim çıkıyor karşımıza: Profesör Zerrin Toprak Kahraman, Profesör Melih Ersoy ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve aynı zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi için belediye başkan aday adayı olan Profesör Birgül Ayman Güler... Profesör Zerrin Toprak Kahraman kent yönetiminde yeniden yapılanma konusuna odaklanırken Profesör Melih Ersoy tarihselliği bağlamında ülkemizde planlamanın anlamına ve mevzuattaki değişimlere odaklanıyor. Profesör Melih Ersoy’un anlattıkları arasında özellikle kamusal bireyin var olamaması sorunu dikkat çekici... Yarı akademik yarı siyasetçi kimliğiyle Profesör Birgül Ayman Güler de “Büyükşehir” ve “Bütünşehir” yasal düzenlemelerinin yaratacağı sorunlar hakkında düşüncelerini ortaya koyarken benzer endişelerle hareket ediyor ve bugünkü iktidar yapısının ötekileştiren tavrının kent yönetiminde yarattığı açmazı dile getiriyor. Konuşmaların ardından soru-cevap bölümünde Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi olduğunu ifade eden bir arkadaşımız Profesör Birgül Ayman Güler’in Türklük-Kürtlük tartışmalarına dair meclis konuşmasını hatırlatarak tepki gösteriyor. Profesör Birgül Ayman Güler ise o günkü konuşmasının, Türk ulusu ile Kürt milletinin aynı analiz temeline oturmadığı tezine dayandığını ve günümüzde yaşanan kimlik sorununun vatandaşlığa dayalı ulus devlet modelinden uzaklaşıp etnik, dini vb. aidiyetlere tutunarak çözümlenebileceğine inanmadığını söylüyor.

Kolokyumda bunlar olurken değer verdiğim bir akademisyenin sosyal medyada paylaştığı bir kitap ve o kitaptan yaptığı alıntı dikkatimi çekiyor. Kitabın ismi “Ahlakın Ahlaksızlığı”, alıntı ise şöyle: “Ahlak, çıkarları olan zümrelerin dayattığı bir ahlaksızlıktır.” O ana kadar gerek kent yönetimi ve planlama gerekse güncel siyasete değinen konuşmaları bir anda anlamsız –ya da belki de daha da anlamlı- hale getiren bir cümle değil mi?

Neoliberalizmin istediği yarışan devletler ve devamında kentlerde daha da görünmez hale gelen bireylerden beklenen şey sadece tüketmek. Kamusallık, dolayısıyla yönetime katılım tüketime dayalı sistemin - iyi tasarlanmış olmadığı için kolay yönetilebilirliğe ihtiyaç duyan haline aykırı, yani tercih edilebilir değil başat aktörler için. Ahlak kurgulamaları da bu düzleme oturmakta ve böyle bir gerçeklikte Türk-Kürt, Alevi-Sunni vb. kutuplaşmalar, kişileri birey olmanın anlamından uzaklaştırırken toplumun “kızlı-erkekli” her yanından gelen ahlaki baskılar neticesinde özgürleşemeden öldürüyor, önce zihnen ve kalben, ardından ise bedenen...

Bu açıdan kent yönetimi ve planlama için tartışırken tüm sorunların temelinde yatan anlayışı veya anlayışsız ahlakımızı da tartışmalıyız. Çok geç olmadan...

Comments


bottom of page