top of page

Lucy'nin Düşündürdükleri


Geçenlerde Lucy’yi izleme fırsatı buldum. Luc Besson’ın yazıp yönettiği bir filmde, Morgan Freeman ile Scarlett Johannson’un nasıl durduklarını merak ettiğimden senaryosuna bakmadan gitmiştim sinemaya. Ne de olsa Luc Besson ve Morgan Freeman kendilerini çoktan ispatlamıştı; Scarlett Johannson da başrollerin değişmez kadın oyuncusu olma yolunda hızla ilerliyordu ki bunu hak edip etmediği başka bir yazının konusu olsun. Neyse, filmde iki Lucy olduğu ilk sahnelerde anlaşıldı; bir tanesi 1987’de aramızdan ayrılan Şempanze Lucy’ye atfen senaryoda yer alan Lucy, diğeri ise 1984’de dünyaya gelen Scarlett Johansson’un oynadığı Lucy karakteri.

Filme ara verilir verilmez yaptığım ilk iş tabii ki "CPH4" sözcüğünü internette aratmak oldu. CPH4, senaryonun kilit kavramlarından birisi, insanın beyin kapasitesini artıran bir tür sentetik maddenin ismi. Profesör Norman (Morgan Freeman) filmin başlarında üniversite amfisinde yaptığı konuşmada insanın beyin kapasitesinin düşüklüğüne değiniyor ve bunun artırılması ihtimali üzerinde duruyor. Sosyal medyada karşılaştığım bir eleştiri yazısı, filmi, “Bir Bilimkurgu Skandalı” şeklinde etiketlerken insanın, beyninin % 10’unu kullandığı iddiasının “fantezi” olduğu karşı iddiasından hareketle filmin senaryosunun daha baştan değersizleştiğini dile getiriyordu. Buna benzer yorumlara daha sonra başka yazılarda da rastladım.

Halbuki biraz dikkatli bir okumada farklı iddialara ve dolayısıyla yargılara ulaşmak mümkün görünüyor. İlk olarak, Mart 2014’te verdiği bir röportajda Luc Besson, on yıllık bir sürecin sonunda gerçekleşen projenin senaryosunun dayandığı varsayım hatalı olsa bile bunun, filmin mükemmelliğini etkilemeyeceğini söylemişti. Filmi mükemmel bulmasam da açıklamanın mantıklı olduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa, senaryoda hangi sözcüklere yer verildiğine bakmak çok daha ilginç sonuçlara ulaşılmasına yol açabilir.

Luc Besson’un senaryoyu yazarken farkında olup olmadığını tam olarak bilemesek de İngilizcede “use” (kullanmak) ile “process” (işlemek) arasında anlam farkı bulunmaktadır ve senaryoda “use” kelimesi tercih edilmiştir. Bilimsel açıdan, sağlıklı bir insanın, diğer sağlıklı organlarını kullandığı gibi beyninin de % 100’ünü kullanması (“use”) tabii ki kulağa mantıklı gelmektedir. Ancak mesele, pekala, beynin fiziksel olarak yüzde kaçının kullanıldığı kadar beyin sinirlerinin nasıl işlediği (“process”) de olabilir. Genetik ve çevresel faktörlerle birlikte hayatta karşılaşılan sorunların insan beyninin sorun çözme yeteneğini belirlediğini iddia eden pek çok bilim insanı zaten hali hazırda mevcut. Bu noktada, beynin kapasitesinin kullanıp kullanılmamasından ziyade var olan kapasiteyle hangi işlemlerin yapıldığı sorgulanmalıdır ki bence senaryonun mesajı da buraya oturmaktadır.

İnsan, sahip olduğu zihinsel kapasiteyi tarih boyunca hangi amaçlar için kullanmıştır? Bugün, söz konusu tarihselliğin hangi noktasındayız? Lucy, bu sorulara cevap arayan bir bakış açısıyla izlendiğinde, özellikle Prof. Norman’ın sarf ettiği sözler daha anlamlı hale gelmektedir. Bunlar, “var olmak ile sahip olmak arasındaki fark” ile hayatın amacının “öğrenilenin aktarılması için üreme” olduğu hakkındaki sözlerdir. Profesöre göre, hücrenin var oluş amacına yönelmesi ile kendisini korumak amacıyla yok etmesi arasındaki çizgi oldukça incedir. Filme dair dikkate değer unsurları belki de buralarda aramak gerekmektedir. Yoksa bazılarının yaptığı gibi evrim teorisini şuursuzca sahiplenip ya da ondan rahatsız olup senaryoya saldırmak, tarihin şu anında artık trajikomik bir durum yaratmaktadır.

Evrim, bugün bize var oluşun bilgisini verememektedir belki ama devam eden canlılığa dair çok değerli bilgiler vermektedir. Zaten var oluşun kendisine dair bilgiyi verebilen bir kaynak da henüz bulunmamaktadır. Bunun dışında evrim bir konuyu daha hatırlatmaktadır: Yapım ve yıkım her zaman vardır ve olacaktır, esas olan dönüşümdür ve bunun tek kıstası zamandır. Tarihi, maddenin zamanla imtihanı olarak değerlendirmek bu açıdan anlamlı olabilir. İnsanın zaman içinde ortaya koyduğu seçimler yapım ya da yıkıma dairdir ve zihnin hangi amaçlar için kullanıldığı bu nedenle çok önemlidir. Lucy’nin finalinde verilen mesajın, bilginin depolanması fikrine oturması da özünde bununla ilgilidir. Çünkü bilginin devamlı işlenmesi, depolanması ve her seferinde yeniden gözden geçirilmesi bugün için özgürleşmenin belki de tek yoludur. Sırf bu nedenle dahi empati yeteneği olan bilimsel bakışın sürdürülmesine ihtiyaç olduğu açıktır.

Not: Bu yazı, daha önce İnsanBu'da yayımlanmıştır.

Comments


bottom of page